Examples of using Labirentteki in Turkish and their translations into English
{-}
-
Colloquial
-
Ecclesiastic
-
Ecclesiastic
-
Computer
-
Programming
Labirentteki sıradan bir yerde.
Angelanın çiziminden, labirentteki kurbanın kimliğini belirledik.
Labirentteki bir boşluk mu bu yoksa?
Ben de Crossun zihnindeki labirentteki Dybbukum.
Bütün küçük farelerin sonu olacak. Bu da labirentteki.
Gösteriminde sorun yaşıyoruz. Max, kusura bakma. Labirentteki video.
Gösteriminde sorun yaşıyoruz. Max, kusura bakma. Labirentteki video.
Şaka. İçinde peynir olmayan labirentteki fareler.
Bu Iitoi, Labirentteki Adam.
Aklından ayrı bedenler… labirentteki Minotorlar.
Aklından ayrı bedenler… labirentteki Minotorlar.
Ben labirentteki bir fareyim, peynir arıyorum ama ortada hiç peynir yok, sadece acı var.
Da, o zamanlar İtalyada yükselmekte olan Faşizmi anlattığı ilk romanı Labirentteki Adamı Luomo nel labirinto yayınlandı.
Orada oturduğunu ve adamlarının tüm gün labirentteki fareler gibi dolaşmasını izlediğini biliyorum.
Öfkeni ben kontrol ediyorum ve labirentteki öfkeli boğa gibi istediğim an onu salıverebilirim.
Labirentteki ikinci filmi yeni bitirdim ve dünyanın tepesine oturmuştum fakat içeriden bakıldığında.
Labirentteki mumyanın, kızları olduğunu söyleyen bir çift var burada. Neler oluyor?
Kitabın editörleri tarafından yazılmış gibi görünen kısa bir not bölümünde, labirentteki semboller Arap harfleri ve Mısır hiyeroglifleriyle karşılaştırılır ve bunların'' gölgede olmak'','' beyaz olmak'' ve'' güney bölgesi'' gibi anlamlara geldiği belirtilir.
Görünüşe göre… labirentteki fareler gibiyiz. Weyland.
Bu labirentteki her heykel, her biri, Ağlayan Melek.