HAYATINI YAŞAMAK in English translation

live your life
hayatını yaşa
hayatını yaşar çocuklarınla ve torunlarınla vakit geçirirsin
arkadaşlarım benim yüzümden öldü hayatını yaşa
living your life
hayatını yaşa
hayatını yaşar çocuklarınla ve torunlarınla vakit geçirirsin
arkadaşlarım benim yüzümden öldü hayatını yaşa

Examples of using Hayatını yaşamak in Turkish and their translations into English

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
Sadece kendi hayatını yaşamak istemiş.
She just needed her own life.
Hayatını yaşamak istemiyor musun?
Don't you want to live life?
Onca yıl boyunca başka birinin hayatını yaşamak.
All those years… living the life of someone.
Bu işte sana ihtiyacım var, ve hayatını yaşamak zorundasın.
I need you in on this. And you need to live your life.
Çıkmak, sevişmek, hayatını yaşamak.
Go out, make love, live it up!
Bir ülke beyefendisinin hayatını yaşamak.
Living the life of a country gentleman.
Arkadaşlar gider. Herkes kendi hayatını yaşamak zorunda.
Friends move. They have lives of their own.
Dinle Tracy, Jimmy sadece hayatını yaşamak istiyor.
Look, Tracy, Jimmy just wants to live his life.
Pardon?- İstifa edip hayatını yaşamak istedi?
He quit his job, starting living life to the fullest.- Excuse me?
Pardon?- İstifa edip hayatını yaşamak istedi.
Excuse me? starting living life to the fullest.- He quit his job.
Pardon?- İstifa edip hayatını yaşamak istedi.
He quit his job,- Excuse me? starting living life to the fullest.
Pardon?- İstifa edip hayatını yaşamak istedi.
Starting living life to the fullest.- Excuse me?- He quit his job.
Miras bırakarak… hayatını yaşamak daha akılda kalıcı… ve sonunda, ölümsüz olursun.
By creating a legacy, by living a life worth remembering, you become immortal.
Bir kölenin hayatını yaşamakhayatı yaşamanın tek erdemli yolu sayılmaz.
Is not the only righteous way of life to live. To live the life of a slave.
Bana ilk geldiğinde kendine uygun gelen şekilde kendi hayatını yaşamak istediğini söylemiştin.
When you first came to me, you said that you wanted to think for yourself… to live your life… as you saw fit.
Bak, Evan, yaptığın herşey için çok teşekkür ederim ama kendi hayatını yaşamak zorundasın. işte bu yüzden benim hayatıma burnunu sokma.
Look, Evan, I'm really grateful for all that you have done, but you have got your own life, so you don't need to go meddling in mine.
tek yapman gereken hayatını yaşamak olsaydı… kim olurdun, Leo Elser?
if all you had to do was live your life… who would you be, Leo Elser?
ama söylemeliyim ki, senin hayatını yaşamak çok güzel.
it was pretty cool having your life.
Ve bunca zamandır banyoda tanıştığı bir yabancının hayatını yaşamak istediğini sanmıştım.
And all this time I thought he wanted the life of a stranger he met in the bathroom.
Hayatı yaşamak bir video oyunu gibi,
Living life like a video game,
Results: 49, Time: 0.0367

Word-for-word translation

Top dictionary queries

Turkish - English