UÇSUZ BUCAKSIZ in English translation

vast
büyük
geniş
engin
muazzam
devasa
dev
sonsuz
uçsuz bucaksız
genişliği
endless
sonsuz
sınırsız
bitmeyen
sonu gelmeyen
uçsuz bucaksız
sayısız
ebedi
sonu olmayan
tükenmek bilmeyen
immense
muazzam
büyük
devasa
engin
yoğun
kocaman
uçsuz bucaksız
çok fazla
çok geniş
the immensity of
uçsuz bucaksız
over the vastness
uçsuz bucaksız
stealthily
gizlice
sinsice
uçsuz bucaksız
boundless
sınırsız
sonsuz
uçsuz bucaksız
sınır tanımaz
engin
wide-open
açık
geniş
uçsuz bucaksız

Examples of using Uçsuz bucaksız in Turkish and their translations into English

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
Önlerinde uçsuz bucaksız Lagazuoi dağı vardı.
In front of them, the vast Lagazuoi mountain.
Uçsuz bucaksız gaz ve tozdan oluşmuş yıldızlararası bulut uzayın fidanlığıdır.
The vast interstellar clouds of gas and dust are stellar nurseries.
Uçsuz bucaksız, parıldayan bir kumsal ve abartısız, süslü bir ay.
A vast radiant beach in a cool jewelled moon.
Uçsuz bucaksız bir evrende her şey mümkündür.
In the immensity of the universe everything is possible.
Korkular uçsuz bucaksız bir okyanus gibi.
Fears to be vast like the ocean.
Ağ'' gerçekten uçsuz bucaksız ve sonsuz.
The net truly is vast and infinite.
Buranın batısında uçsuz bucaksız vahşi topraklar var.
To the west of here is a vast expanse of untamed territory.
Uçsuz bucaksız denizleri geçip köle gemilerinden sağ çıkan insanların.
People who survived the hulls of slave ships across vast oceans.
Ben uçsuz bucaksız denizde amaçsız bir gemiyim.
I am the aimless boat on endless sea.
Evren; uçsuz bucaksız harikulâde, heyecan vericidir.
The Universe is vast wonderous, electrified.
Mısır uçsuz bucaksız.
Egypt is vast.
Bu uçsuz bucaksız kara tarif edilemeyecek kadar şiddet dolu ve ilgisiz dünyada iki tane kaçak.
Two runaways in the vast, black, unspeakably violent and indifferent universe.
Düştüm, ateşe değil fakat uçsuz bucaksız, donmuş bir araziye düştüm.
I fell, not into fire, but into a vast, frozen wasteland.
Uçsuz bucaksız uzay ve zaman… halen çoğunluğu keşfedilmemiş bir enginlik.
An immensity of space and time, a vastness still mostly uncharted.
Uçsuz bucaksız Bedevi topraklarında yolculuk ediyorduk.
We are travelling across the vast expanse of Bedouin lands.
Berlinin merkezi uçsuz bucaksız bir askerî karargâha dönüştürüldü.
The centre of Berlin had been turned into a vast military encampment.
Berlinin merkezi uçsuz bucaksız bir askerî karargâha dönüştürüldü.
Had been turned into a vast military encampment. The center of Berlin.
Ufacık küresel bir dünya, uzayın uçsuz bucaksız boşluğunda ve zamanın içinde sürükleniyor.
A tiny, spherical world, afloat… in an immensity of space and time.
Potansiyelin uçsuz bucaksız, tıpkı gökyüzü gibi.
Your potential is endless like the sky.
Belki bir gün uçsuz bucaksız boş toprakları insanlarla doldurabiliriz… fakat cehennemi çoktan doldurduk!
We may someday over-people this vast, empty new land!
Results: 283, Time: 0.0444

Uçsuz bucaksız in different Languages

Word-for-word translation

Top dictionary queries

Turkish - English