SHARPENING in Turkish translation

['ʃɑːpəniŋ]
['ʃɑːpəniŋ]
bileme
keskinlik
sharp
keen
pungent
acute
tangy
snipers
chiseled
acrid
blunt
bladed
açmak
to open
to turn
opening
to bring
wage
answer
pick up
to pave
to unlock
to uncork
sivrilterek
excel
bilenmiş
bileylenmiş

Examples of using Sharpening in English and their translations into Turkish

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
Looking for the sound, I saw my father sharpening his sword.
Sesin geldiği yere bakınca… Babamı kılıcını bilerken görmüştüm.
For all we know, he's sharpening his talons to tear into your spleen.
Tek bildiğimiz, organlarını iyice ayırabilmek için pençelerini biliyor olduğu.
Bobby's covering my kitchen in newspaper and sharpening a knife.
Bobby mutfağımı gazete ile kaplıyor ve bir bıçağı keskinleştiriyor.
Sharpening those pencils.
Kalemleri sivriltiyorsun.
Either I have got tough hair or this knife needs sharpening.
Ya benim tırnaklarım çok sert ya da bu bıçağın bilenmeye ihtiyacı var.
Like knives sharpening? Yes,?
Evet.- Bıçakların bilenişi?
Scissor sharpening! Come on, girl!
Hadi kızım. Makas bilenir!
And now, jamm's sharpening the knives. now, you have rushed her into this.
Sen onu buraya sürükledin… ve şimdi, Jamm bıçaklarını biliyor.
Looking for the sound, I saw my father sharpening his sword.
Gözlerimi sesin kaynağına çevirdiğimde babamın kılıcını bilediğini gördüm.
No, Shawn, I'm talking about sharpening your skills.
Hayır, Shawn, yeteneklerini keskinleştirmenden bahsediyorum.
It's a compound used for sharpening knives.
Bıçakları bilemek için kullanılan bir çeşit bileşim.
I have drawn that out of you… steel sharpening steel.
Bunu seninle bileyeceğim. Çelikle keskinleşen çelik.
Kenzi, where's the sharpening stone?
Kenzi, bileği taşı nerede?
alive, sharpening knives.
Bıçakları bileyliyordu.
You boys sharpening your toenails?
Siz çocuklar ayak tırnaklarınızı mı törpülüyorsunuz?
To this place? Didn't you bring anything that needs sharpening.
Getirmedin mi? Bu köye gelirken, yanında zağlanacak bir şeyler.
You know they have got this drill bit that never needs sharpening?
Hiç bilemen gerekmediği matkap uçları var ya?
But i don't want to spend the rest of my life sharpening skates in this rinky-dink town.
Ama bütün hayatımı bu kasabada paten bileyleyerek geçirmek istemiyorum.
Preservation of details to set the sharpening level of the small features in the target image.
Ayrıntıların korunması hedef resimde küçük niteliklerin keskinlik seviyesini ayarlar.
unclosing her hands, like an angry cat sharpening its claws.
Pençelerini keskinleştirmek isteyen bir kedi gibi ellerini açıp, kapatıyor.
Results: 60, Time: 0.0751

Top dictionary queries

English - Turkish