BIRAKMADI in English translation

left
terk
ayrılmak
birak
bırak
git
gidin
çık
kalsın
terket
ayrılın
stopped
kesin
engel
durak
yeter
artık
son
dur
kes
bırak
durun
didn't she quit
wouldn't let
izin vermez
didn't let
sakın
izin verme
müsaade etme
bırakma
dont let
giden , sakın
edenin
çıkarmasın şüphe yok
edenler
uğratmayız
leaves
terk
ayrılmak
birak
bırak
git
gidin
çık
kalsın
terket
ayrılın
leaving
terk
ayrılmak
birak
bırak
git
gidin
çık
kalsın
terket
ayrılın
leave
terk
ayrılmak
birak
bırak
git
gidin
çık
kalsın
terket
ayrılın
has not forsaken
went
git
gidin
gidip
gidelim
yürü
gideriz
bakalım
dönün
gir
he did not abandon

Examples of using Bırakmadı in Turkish and their translations into English

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
Ceketi alan adam, bir isim ya da adres bırakmadı mı?
Didn't the man who took the jacket leave a name or address?
Semudu da. Böylelikle( o halklardan kimseyi) bırakmadı.
And Thamud, leaving no trace of them.
Başkan bana seçim şansı bırakmadı.
The president leaves me no choice.
Bu 56 kişinin verdiği ifadeler, hiçbir şüphe bırakmadı.
The statements made by these 56 individuals leave no doubt.
Kaptan her zamanki gibi şüpheye yer bırakmadı.
As usual, the captain leaves no room for doubt.
Babam iki yıl önce öldü ve borçtan başka bir şey bırakmadı.
My father died two years ago, leaving nothing but debts.
Hiçbir kızım beni bırakmadı.
None of my girls ever leave me.
O zaman bize başka seçenek bırakmadı.
Then he leaves us no choice.
Acıdan başka bir şey bırakmadı.
Leaving nothing but misery behind for us.
Arkada kan konusunda kanıt bırakmadı.
Leaving no blood evidence.
Biz savaşmak istemiyoruz ama Dünya halkı bize başka seçim şansı bırakmadı.
We do not want to make wan but the people of earth leave us no choice.
Kaptan her zamanki gibi şüpheye yer bırakmadı. Bizi bulacaklar.
As usual, the captain leaves no room for doubt. They will find us.
Dul eşine borç ve madende başarısızlıktan başka bir şey bırakmadı. Fools copper.
Fool's copper. Leaving his widow with nothing but debt and shares in a failing mine.
Biz savaşmak istemiyoruz ama Dünya halkı bize başka seçim şansı bırakmadı.
We do not want to, but the people of earth leave us no choice.
Savunma halkaları saldıracak cephe bırakmadı.
The defensive circle leaves no front to assault.
Sadece yapmadı… beni böyle bırakmadı.
He wouldn't just… leave me like this.
Laurie, meclis üyesi Averyyi tanımıştı, ona başka seçenek bırakmadı.
Laurie recognizes councilman Avery, leaves him no choice.
En önemlisi de ardında hiç dağınıklık bırakmadı.
And most importantly… without leaving a mess.
O APyi bir dakika bile bırakmadı!
She never leaves AP for a minute!
Adamımız uygun bir DNA örneği bırakmadı, ama işini belli etti.
Our man did not leave a suitable DNA sample, but he did sign his work.
Results: 491, Time: 0.0398

Top dictionary queries

Turkish - English