IMKÂNI in English translation

way
böyle
mümkün
öyle
yolu
taraftan
şekilde
bir yol
imkanı
yöne
şekli
chance
şans
fırsat
risk
ihtimali
olasılığı
opportunity
fırsat
şans
olanak
imkanı
can
olabilir
edebilir
olabiliyor
edebilecek
daha
bir
yapabilir
olamaz
bile
nasıl
possibility
olasılık
mümkün
ihtimal
muhtemel
imkanı
olanağı
possible
mümkün
olası
muhtemel
olabilir
olabilecek
en
imkansız
ihtimali
olasılığı
olanaklı
there's
orada
olsun
vardır
yanında
burada
bir
var diye
i̇şte
mevcuttur
içinde
is impossible
imkansız
mümkün olmayacak
çok zor
öylece sokakta karavanla turlayıp bulunması imkansız
opportunities
fırsat
şans
olanak
imkanı
could
olabilir
edebilir
olabiliyor
edebilecek
daha
bir
yapabilir
olamaz
bile
nasıl

Examples of using Imkânı in Turkish and their translations into English

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
Hamilesin. Hayır, imkânı yok.
No, that's impossible. You're pregnant.
Yolculuk imkânı sınırlı.
His travel opportunities are limited.
Buradaki amacımız risk altındaki bu çocuklara kendilerini geliştirebilme imkânı vermek.
The… the idea would be to give some of these at-risk kids an opportunity to improve.
Tecritten sonra her mahkûma duşa girme imkânı sunuldu.
All inmates have been offered a chance to shower after the lockdown.
Olmuyor Valery Petrovich, imkânı yok.
Can't be done, Valery.
Ne hakkında? Buraya Times getirme imkânı konusunda.
About what? About the possibility of getting the Times in here.
Hayır, hayır, imkânı yok.
No, no, no, that's… that's impossible.
Çok daha fazla insana iş imkânı… sağlamaya çalışırdım.
I would provide, like, a whole lot more people with job opportunities.
makineyi kandırmasının imkânı yok.
there's no wayhe could fool it.
Evet, Tashanın silahını çalma imkânı vardı.
Yes, he had opportunity to steal Tasha's gun.
bir fark yaratma imkânı sunacak.
These posts would offer me the chance to serve my country.
Ve ürediklerinde, plastiklerin mideye girme imkânı daha fazla oluyor.
And when it's proliferated, there's more opportunities for plastics to be ingested.
Ondaki yeteneklerle girememiş olmasının imkânı yok. Hayır.
With his abilities, he could have easily entered. No.
O zaman umarım remiksimi duyma imkânı olmuştur.
Then I do hope she had the opportunity to hear my remix.
Kendi ailesi onu durduramamış. 16 yaşındaki bir kızın durdurmasının imkânı yok.
His own parents couldn't get him to stop using.
Dünyayı keşfetmek için çok fazla imkânı yok.
And she doesn't get a lot of opportunities in exploring the world.
Seninle görüşmek istediğim bu iş imkânı var.
I have a business opportunity I want to discuss with you.
Tüm çalışmaları gerçekten izlemişseniz onunla kazanmamın imkânı yok.
IF THE JUDGES SEE ME TRIPPING ALL OVER THAT KLUTZ, THERE'S NO WAY I'M GONNA WIN.
Böyle bir durumdan korunmanın imkânı yoktur.
NO WAY TO GUARD AGAINST THAT KIND OF THING.
Onunla buluşmamın imkânı yok yani?
There's no way I could be meeting her,?
Results: 549, Time: 0.0643

Top dictionary queries

Turkish - English