KALDIKÇA in English translation

stay
kalın
kalıp
kal
dur
durun
çekil
çekilin
ayrılma
kalalım
kalayım
remain
kalın
kalır
kalacak
devam
kalıyor
kalıp
kaldı
hala
kalan
kalanlardan
stays
kalın
kalıp
kal
dur
durun
çekil
çekilin
ayrılma
kalalım
kalayım

Examples of using Kaldıkça in Turkish and their translations into English

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
Teknik olarak, o burada kaldıkça, evde sigara içilmiyor demektir. Yani sen de bırakmalısın.
And technically, as long as she stays in here, there's no smoke in the house.
Eee? Adamının onu öldürmesine izin vermedikçe ve burada bir yapışkan gibi seninle kaldıkça.
So. Unless I let your man kill him, and stay here with you like a maquereau.
Kehanet der ki, orada yaşayan bizler saf kaldıkça, bozulmadıkça… orası bizimdir.
Prophecy states that it is ours as long as we who live there remain pure… and without corruption.
Sen onlarla birlikte kaldıkça, Gong Chan
When your staying with the family, Gong Chan
Demek istediğim, insanlar birlikte yaşamak zorunda kaldıkça, birilerinin bunu başkalarının canıyla ödemesi gerekecek.
I mean, as long as people have to live together, someone's gonna pay to have someone else killed.
Rhesus hayatta kaldıkça… daha çok köy yakılacak ve daha çok masum insan katledilecek.
The more villages will be burnt and the more innocents will be killed. The longer Rhesus lives.
Rhesus hayatta kaldıkça… daha çok köy yakılacak
The longer Rhesus lives, the more villages will be burnt
Anu ile hiçbir sorunum yok. Ama o burada kaldıkça oğlum böyle davranacak.
I have no problem with Anu but until he will be here my son will live like this.
Sorun şu ki, politik mahcubiyet potansiyeli… bu iş sonuçsuz kaldıkça artıyor.
Increases the longer this thing drags on without results. The problem is the potential for political embarrassment.
Sorun şu ki, politik mahcubiyet potansiyeli… bu iş sonuçsuz kaldıkça artıyor.
The problem is the potential for political embarrassment Increases the longer this thing drags on without results.
ilerlemek zorunda kalmayacağım, Kendimi toplamadığım sürece, yüzeyde kaldıkça, nereye nasıl gideceğime dair seçimler de.
As long as I don't sum up myself, stay on the surface, I don't have to make painful and terrible decisions.
On saniyen kaldı.- Anne!
Ten seconds to go.- Ma!
Çocuk kalsın. Yalnız konuşmamız daha iyi olur.
It's better if we talk alone. Leave the boy.
Profesör Corman burada kalsın, onunla konuşmak istiyorum.
Leave Professor Corman here, I want to speak with him.
Şimdi paylaşacak bir şey kalmadı… çünkü babamız öldü.
Now there's nothing to share because Dad is dead.
Sağ elinizi kaldırın, lütfen.- Adım bu.
Raise your right hand, please.-That's my name.
Orada kalsın. Projektör ve film çatı katında kalsın..
Projector and film stay in the loft. Leave it there.
Tuvalet kağıdı kalmadı! Organlar ağırdır!
Organs are heavy! There's no more toilet paper!
Lütfen kolunuzu kaldırın Bay Wilson. Teşekkür ederim.
Hold your arm up, please, Mr. Wilson. Thank you.
Sadece 30,000 kaldı. Çok yaklaştık.
Only 30,000 to go. We're so close.
Results: 52, Time: 0.0287

Top dictionary queries

Turkish - English