Geradezu Almanca kullanımına örnekler ve bunların Turkce çevirileri
{-}
-
Colloquial
-
Ecclesiastic
-
Ecclesiastic
-
Programming
-
Computer
Geradezu ideal schien dieser Ort.
Das Tanuki-Gorilla-Mädchen fliegt geradezu!
Aber der Name eines Mannes war geradezu ein Rätsel.
Also war die Arbeit geradezu perfekt.
Selbst ein Streit wegen seiner langen Arbeitszeiten erschien ihr jetzt geradezu reizvoll.
Mark ın yoğun çalışma saatleri konusunda bir tartışma bile şu anda çok çekici geliyordu.Das ist geradezu unglaublich.
Gegen ihn wirkt deine Freundin geradezu geschwätzig.
Ich glaube, unsere Freundschaft ist geradezu explodiert.
Sanırım arkadaşlığımız oldukça patladı.Dem Willen eines bösen Menschen zu trotzen, führt nicht immer zu geradezu bösen Handlungen.
Kötü bir insanın isteklerine karşı gelmek her zaman tam bir kötülük eylemine yol açmaz.In Großunternehmen ist es geradezu eine Selbstverständlichkeit, dass firmeninterne Kommunikation…».
Bu yüzden açık iletişim aile şirketlerinde çok önemli…”.Ihre Zahl hatte sich laut dem Bulletin* von 1927 bis 1929 verdreifacht- ein„geradezu unglaubliches“ Wachstum!
Bulletinde* öncülerin sayısının 1927den 1929 yılına kadar üçe katlanmasının“ neredeyse inanılmaz” olduğu söylendi!Er ist geradezu ein Rudyard Kipling!
Tipik bir Rudyard Kipling resmen.Manchmal müssen wir uns geradezu wehren.
Bazen kendimizi gerçekten korumamız gerekiyor.Eigentlich geradezu feindselig.
Aslında, düpedüz düşmanca.Sie sind eben nicht mehr depressiv oder melancholisch, sondern geradezu fröhlich.
Depresif ya da melankolik değil, tam tersine neşeli olmak geliyor içimden.Verfilmung geradezu logisch war.
Resim çekmek çok mantıklı.Die großen Massaker und Verfolgungen der Vergangenheit wirken geradezu unbedeutend, verglichen mit den Leiden des armenischen Volkes 1915.
Geçmişin büyük katliamları Ermeni ırkının 1915te çektiği acılara kıyasla neredeyse önemsiz görünüyor.Und er vergöttert Sie geradezu.
Ve sana resmen tapıyor.Sein Leben ist gefährlich, geradezu lebensgefährlich.
Onun hayatı tehlikelidir… düpedüz tehlikeli.Ich muss mich geradezu zwingen, überhaupt etwas zu machen.
Herhangi bir şey yapmak için kendimi gerçekten zorlamam gerekiyor.
