COULDN'T LEAVE in Turkish translation

• bırakamazdım
• bırakamadım
• bırakamam
• terk edememesini
• gidemedim
• çıkamadı

Examples of using Couldn't leave in English and their translations into Turkish

Couldn't leave it alone?
Oluruna bırakamadın, değil mi?

If I couldn't leave, the least I could do was help you get out.
Ben kurtulamıyorsam, belki senin kurtulmana yardım edebilirim dedim.

Couldn't leave it alone?
Oluruna bïrakamadïn, degil mi?

I guess the queen just couldn't leave her husband, could she?
Benim tahminim kraliçe kocasını terk etmiş olamaz, değil mi?

Carl couldn't leave the house cause he's trying to win a radio contest.
Carl evden çıkamıyor çünkü bir radyo yarışmasını kazanmaya çalışıyor.

I couldn't leave you alone to face the danger by yourself.
Ben seni tehlikeyle kendin yalnız yüzleşmen için terk edemedim.

Darryl wanted to make sure she couldn't leave.
Darryl emin o bırakamazdı yapmak istedim.

I couldn't leave them to die.
Ben onları ölüme terk edemem.

I couldn't leave him to die.
Ben onu ölüme terk edemedim.

Then he couldn't leave you.
O zaman seni bırakamazdı.

I saw a spirit that couldn't leave since he was worried about his mother.
Annesi için üzüldüğünden, gidemeyen bir ruh gördüm.

And Hallam's father simply couldn't leave his desk for a wedding in Wales.
Hallamın babası düğün için orayı terk edemezdi.

He saw they were wrong, couldn't leave you there. Sacrifice.
Hatalı olduklarını görüp seni orada bırakamadı. Kendini feda etti.

I just… couldn't leave him.
Bilmiyorsunuz. -Ben onu terk edemezdim.

Why not?- I just… couldn't leave him.
Bilmiyorum. -Bilmiyorsunuz. -Ben onu terk edemezdim.

Couldn't leave the others.
Diğerlerini bırakamayız.

Couldn't leave this behind.
Bunu arkanda bırakamazsın.

Because your mom was busy, and I couldn't leave the bar'cause I'm-- you're the bar manager. I know.
Çünkü annenin işi vardı ve ben de barı bırakamazdım, çünkü-- bar yöneticisisin, anladık.

Seemed like the only solution… he was prepared to let me go… couldn't leave him.
Tek çözüm bu gibi görünüyordu… Gitmeme izin vermeye hazırdı ama onu bırakamadım.

But what if they moved around inside of town, couldn't leave town, maybe in an attempt to escape the hum? Ok, look, we know Caleb and Sarah.
Caleb ve Sarahnın şehri terk edememesini anlıyoruz… ama uğultudan kaçmaya çalışırken şehrin içine doğru gittilerse? Tamam, bak.