DEFINING in Turkish translation

• tanımlamak
• tanımlanması
• belirleyici
• tanımlayıcı
• tanımlayarak
• belirleyen
• tanımlama
• tanımlıyor
• tanımlamayı
• tanımlanmış

Examples of using Defining in English and their translations into Turkish

He's not gonna get into a good college without some defining interests.
Belirgin ilgi alanları olmadan iyi bir üniversiteye giremez.

I don't know why you're so hung up on defining what she is.
Neden onun ne olduğunu tanımlamaya bu kadar takıldığını anlamıyorum.

Okay, not a whole lot of defining characteristics About this dude.
Tamam, adamı tanımlayacak fazla bir özelliği yok.

Consuming things our defining quality?
Bizi kalite olarak tanımlayan şeyleri tüketmek?

I look back on that as a defining experience.
Palavra sıkıyorlardı.

The act of voting… is in itself the defining moment.
Oy verme eylemi… Kendisini tanımlayan an olduğu.

Illness is their defining trait.
Hastalık onların en belirgin özelliği.

Which brings me to this Defining Xena moment.
Hangisi beni oraya götürür. Zeynanın zamanını belirlemeye.

The defining detail that makes it worthy of… collection.
Onu koleksiyonda daha değerli yapar. Bu belirgin detay ise.

That makes it worthy of collection. A defining detail.
Onu koleksiyonda daha değerli yapar. Bu belirgin detay ise.

Defining new networks, servers and auto join channels.
Yeni ağlar, sunucular ve kanallara otomatik katılımlar belirleme.

There's something about seeing people who look like you defining beauty, defining worth.
Başka insanları görmek önemli. Etrafında sana benzeyen, güzelliği, değerleri tanımlayan.

In the Turkish parliamentary system, the government is responsible for defining and carrying out policies, but the head of state also has significant powers.
Türk parlamenter sisteminde, politikaları tanımlamak ve hayata geçirmek hükümetin sorumluluğu olmasına karşın devlet başkanı da önemli yetkilere sahip.

Defining the boundary between the two states was part of former UN envoy Martti Ahtisaari's plan in 2007.
İki ülke arasındaki sınırın tanımlanması, BM elçisi Martti Ahtisaarinin 2007 yılındaki planının bir parçasıydı.

But at the same time you are creating it, by pinning it down, naming it, defining it to exist. You lock the particle into being a thing.
Varlığını tanımlamak suretiyle, onu yaratmış olursun. Bir taneciği saptayarak ve isimlendirerek onu kilitlersin, ancak bir yandan da.

The defining feature of Divinity II is the ability to switch between aerial combat as a dragon,
Divinity IInin belirleyici özelliği, bir ejderha olarak hava savaşı yapma

Regardless of the field of study or preference for defining data(quantitative or qualitative),
Çalışma alanı ya da verilerin tanımlanması için kullanılan yöntem( sayısal

such as detecting reactive hypoglycemia or defining subsets of hypothalamic obesity.
hipotalamik obezitenin alt tiplerini tanımlamak gibi çeşitli başka amaçlar için kullanılmıştır.

But since it's the defining illness of AIDS, we should do an HIV test.- AIDS?
Ama AİDSin tanımlayıcı hastalığı olduğu için HIV testi de yapmalıyız?

Two years before that defining moment for Europe, US President Ronald
Avrupa için belirleyici andan iki yıl önce,