FOSSILIZED in Turkish translation

['fɒsəlaizd]
['fɒsəlaizd]
fosil
fossil
fosili
fossil

Examples of using Fossilized in English and their translations into Turkish

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
In 1974, scientists will dig up her fossilized bones, and will call her after the song playing on their radio at the time.
Te bilim adamları onun fosilleşmiş kemiklerini bulacaklar. O zamanlarda radyolarda onun şarkısı söylenecek.
Beyond adding evidence to the debate… over fossilized remains of alien bacteria, it's relatively worthless.
Bu tartışmaya kanıt eklemenin ötesinde, dünya-dışı bakterilerin fosil kalıntıları görece olarak beş para etmez.
The fossilized pollen was not of savanna vegetation.
Fosilleşmiş polen de ovada bulunan bitkilere ait değildi.
The progress won't stop by the fault of a few ignorant scientists, whose brain expresses only fossilized ideas!
Beyinleri yalnızca fosilleşmiş fikirler taşıyan'''' Birkaç cahil bilim adamının hatası yüzünden,'''' ilerleme durmayacaktır!
This fossilized egg, which is about the same size as one of these gannet eggs, is actually the egg of a pterosaur.
Sümsük kuşlarının yumurtasıyla aynı boyuttaki bu fosilleşmiş yumurta aslında bir Pterosaur yumurtası.
arrowheads of quartz and the fossilized bones of carnivorous gorillas.
kuvars okları ve gorillerin fosilleşmiş kemiklerini buldum.
arrowheads of quartz… and the fossilized bones of carnivorous gorillas.
etobur gorillerin fosilleşmiş kemiklerini buldum.
Suggested development in a low gravity environment… The capsule contained fossilized evidence of primitive life. The suspect's frail bones.
Şüphelinin kırılgan kemikleri, düşük yerçekimli bir ortamda gelişmeyi önerdi… Kapsül, ilkel yaşamın fosilleşmiş kanıtlarını içeriyordu.
It's where Leonardo first deduced As a matter of fact, that the world was far older than originally thought. through the discovery of fossilized seashells.
Dünyanın ilk başta düşünülenden çok daha yaşlı olduğunu keşfettiği yer. Aslına bakarsanız orası Leonardonun fosilleşmiş deniz kabukları yoluyla.
Just like a dinosaur bone, preserving the mosquito inside. After a long time, the tree sap would get hard and become fossilized.
Aynı bir dinozor kemiği gibi fosilleşmiştir. Uzun bir süre sonra bu özsuyu, sivrisineği içinde koruyarak sertleşip.
A few years ago… the Department of Defense confiscated the fossilized remains of a prehistoric arachnae they found in Afghanistan.
Birkaç yıl önce… Savunma Bakanlığı Afganistanda bulunan tarih öncesi bir örümce fosilinin kalıntılarını ele geçirdi.
In Montana, the fossilized remains of a Tyrannosaurus rex yielded soft tissue that indicated a definite link between dinosaurs and modern birds.
Montanada bir T-Rexin fosillerinde bulunan yumuşak doku kalıntıları dinozorlarla günümüz kuşları arasındaki bağı göstermektedir.
For a fossilized High Guard officer,
Bir fossilized için yüksek muhafız subayı,
Geist and Ivar Skarland excavated the site in 1934, which yielded fossilized walrus ivory artifacts, many of which are now in the collection of the University of Alaska.
Geist ile Ivar Skarland tarafından 1934yılında yapılan kazılarda bulunan fosilleşmiş mors fildişi ürünleri University of Alaska koleksiyonlarındadır.
And you can see where the weight of the sand that eventually covered them and fossilized them bore down upon them, they crushed that shell, but the pieces are still in place.
Kumun onları kaplayıp eninde sonunda ağırlığı ile fosilleştirmiş olduğunu görebilirsiniz. Onları bastırıp, kabuklarını ezmiş ama parçaları hala burada.
He attacked Thomas Browne(defending, for instance, the beliefs that crystal is a sort of fossilized ice, and that garlic hinders magnetism), and many other contemporary ideas.
Thomas Brownea( kristalin buzun bir çeşit fosilleşmiş hali olduğu ve sarımsakın manyetizma içerdiği gibi görüşleri savunarak), Kopernik kuramına ve birçok başka çağdaş düşünceye saldırmıştır.
In Arizona's Petrified Forest National Park, 200 million year old fossilized trees are reappearing as the ground erodes around them,
Arizonadaki Petrified Forest National Parkta, 200 milyon yıllık fosilleşmiş ağacı yeniden ortaya çıkardılar. Bu zemini ve çevresini aşındırmış,
is an achaeological geneticist, and she's found a spectacular new tool-- the microbial DNA in fossilized dental plaque.
Fakat nasıl? Christina Warinner bir genetik arkeolog ve şaşırtıcı, yeni bir yöntem buldu-- fosilleşmiş diş taşındaki mikrobiyal DNA.
almost already fossilized.
neredeyse ölmüş neredeyse fosilleşmiş fotoğrafları.
made out of keratin, which would not have become fossilized.
keratinden olmayan ibikler, fosilleşme sürecinde yok olmuş olabilirler.
Results: 101, Time: 0.0411

Top dictionary queries

English - Turkish