PULSATING in Turkish translation

[pʌl'seitiŋ]
[pʌl'seitiŋ]
titreşimli
vibration
pulse
vibrate
vibe
resonant
resonance
vibes
cavitation
atımlı
horse
steed
stallion
sicrayan
pulsating
nabzı atan
süre dolduktan sonra
zonklayan

Examples of using Pulsating in English and their translations into Turkish

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
And a lot of what goes on inside-- There's a fish with glowing eyes, pulsating eyes.
Ve olanların çoğu içeride-- işte parlayan gözlü, titreşen gözlü bir balık.
I was expecting some kind of pulsating growth or a cluster of lumps
Ben zonklayan bir ur veya bir yığın yumru
It's a polychaete worm and, normally, you would expect the long, pulsating body to be stick firmly in the sediment.
Bu bir halkali kurttur normalde uzun ve sicrayan bedenin cökeltiye yapismasi beklenir.
I mean, how can any man compete with 120 volts of pulsating pleasure?
Yani, bir adam nasıl olur da 120 voltluk zevk titreşimiyle rekabet edebilir ki?
pumping life into vital organs, throbbing, pulsating, swelling, pumping.
hayati organlarına hayat pompalanmasını çarpıntıyı, nabız atışını kabarmasını, pompalamsını.
Throbbing, pulsating, pumping life into vital organs, You never have to feel the rush of hot blood racing through your veins, swelling, pumping.
Damarlarında sıcak kanın akışını hissetmek zorunda değilsin… hatta hayati organlarına hayat pompalanmasını… çarpıntıyı, nabız atışını… kabarmasını, pompalamsını.
Transforms their bodies into pulsating pillars of flesh! cheering and clapping furiously as the irresistible beat A thousand descendants of great Greek warriors.
Kadim Yunan savaşçılarının torunu binlerce insan… tezahürat yapıyor, çılgınca alkışlıyorken… müziğin dayanılmaz temposu… bedenlerini sürekli titreşen, etten sütunlara çeviriyor.
Apart from having a beach buggy's body and the beating, pulsating heart of a beach buggy, namely a Beetle engine.
Ayrı bir plaj arabacısı cesedi olmak dışında Ve bir dayak arabasının dayak, titreyen kalbi, Yani bir Beetle motoru.
It's a polychaete worm and normally you would expect the long pulsating body to be stuck firmly in the sediment.
Bu bir halkalı kurttur normalde uzun ve sıçrayan bedenin çökeltiye yapışması beklenir.
In those with four out of five of the following: pulsating headache, duration of 4-72 hours, pain on one side of the head,
Bir hastada şu beş durumdan dördü ile karşılaşılırsa migren olma olasılığı% 92dir: atımlı baş ağrısı,
more of the following: Unilateral(affecting half the head) Pulsating Moderate or severe pain intensity Worsened by or causing avoidance of routine physical activity One or more of the following: Nausea and/or vomiting; Sensitivity to both light(photophobia) and sound(phonophobia) If someone experiences two of the following: photophobia, nausea, or inability to work or study for a day,
Unilateral( başın yarısını etkileyen); Atımlı;'' Orta şiddette veya şiddetli ağrı yoğunluğu'';'' Rutin fiziksel aktivite ile şiddetlenme ya da rutin fiziksel aktiviteden uzak durmaya neden olma'' Aşağıdakilerden biri ya da daha fazlası:
And the pulsating shower wand upstairs has seen better days.
Bir de yukarı kattaki duşun titreşimli başlığının daha iyi günleri olmuştu.
This usually would present as a kind of pulsating mass.
Bu genelde karşımıza atımlı kitleler olarak çıkardı.
And pulsating, sir.
Ve titreşimli, efendim.
Cause that pulsating thing sounded kinda bad.
Çünkü o atımlı şey pek hoş değildi.
And pulsating. 700 roentgens plus per hour.
Ve titreşimli. saatte 700 röntgen artı.
Roentgens plus, and pulsating. Radiation, Karl?
Röntgen artı ve titreşimli. Radyasyon, Karl?
See how the blood is bright red and pulsating?
Kan nasıl parlak kırmızı ve atımlı, görüyor musunuz?
There's a fish with glowing eyes, pulsating eyes.
Işte parlayan gözlü, titreşen gözlü bir balık.
Slide. Slide. and will transmit a pulsating tone signal.
Titreşimli tonda bir sinyal iletir. Diğer slayt.
Results: 175, Time: 0.0704

Top dictionary queries

English - Turkish