INSEPARABLE in Turkish translation

[in'seprəbl]
[in'seprəbl]
ayrılmaz
to leave
to break up
to quit
split up
to separate
separation
parting
depart
apart
ayrılamaz
separate
apart
part
to break up
take
to distinguish
to shred
split
to devote
to divide
yapışıksınız
siamese
conjoined
glued to
stuck
attached
magnetised
clingy
etle tırnak gibi

Examples of using Inseparable in English and their translations into Turkish

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
Jack Anders and Mark Tomaso. And their two cameramen and inseparable friends.
Onun kız arkadaşı ve iki kameraman… ayrılmaz arkadaşlar Jack Anders ve Mark Tomaso.
And their two cameramen, inseparable friends, Jack Anders and Mark Tomaso.
Onun kız arkadaşı ve iki kameraman… ayrılmaz arkadaşlar Jack Anders ve Mark Tomaso.
Are you ready for 48 hours of inseparable fun?
Saatlik yapışık eğlenceye hazır mısın?
So?- Inseparable Sonia?
Yani?- Ayrılamadığın Sonia mı?
Inseparable Sonia?- So?
Yani?- Ayrılamadığın Sonia mı?
We were in sync, inseparable and in love.
U yumluyduk, ayrılmazdık… ve aşıktık.
There are the inseparable.
İşte ayrılmazlar.
Totally inseparable.
Kesinlikle ayrılmıyorlar.
Its name is… forever inseparable from yours.
Bunun adı… sonsuza dek senden ayrılmamak.
Suddenly they're inseparable?
Birdenbire ayrılmaz mı oldular?
Look at those two inseparable chums, Smithers.
Su iki sıkı dosta bak Smithers.
They have become inseparable.
Onlar ayrılmaz oldular.
We became inseparable, Lucy and I.
Birbirimizden ayrılmaz olduk, Lucy ve ben.
The inseparable Tuesday Nelson
Ayrılmaz ikili Tuesday Nelson
Paul and Paula are two inseparable birds.
Paul ve Paula birbirinden ayrılmaz iki kuş sanki.
Totally inseparable. What happened?
Tamemen birbirinden ayrılmazlardı Sonra noldu?
My brother and me-- inseparable when we were your age.
Sizin yaşınızdayken ayrılmaz bir bütündük. Kardeşimle ben.
Inseparable when we were your age. My brother and me.
Sizin yaşınızdayken ayrılmaz bir bütündük. Kardeşimle ben.
So Farid is your uncle? We are inseparable.
Ayrılmaz ikiliyiz. Yani Farid senin Amcan oluyor?
Have been inseparable. Then they moved to Los Angeles, and the three of them.
Ve üçü birbirinden ayrılmaz oldular. Sonra şunlar Los Angelesa taşındı.
Results: 112, Time: 0.0589

Top dictionary queries

English - Turkish