SELF-SUSTAINING in Turkish translation

kendini idame ettiren
kendini sürdürebilen
kendi kendine
their own

Examples of using Self-sustaining in English and their translations into Turkish

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
In the world's very first self-sustaining community of the small. Thus we set about to live together.
Böylelikle dünyanın ilk kendini idame… ettiren küçük topluluğunu birlikte… yaşatmaya başlamak üzereydik.
Thus we set about to live together in the world's very first self-sustaining community of the small.
Böylelikle dünyanın ilk kendini idame… ettiren küçük topluluğunu birlikte… yaşatmaya başlamak üzereydik.
It was her idea to turn the Eagle into some sort of self-sustaining paradise, some kind of a Noah's Ark thing.
Şahin gemisini bir çeşit kendine yeten… cennete doğru yöneltmek onun fikriydi.
until you manage to upload your intelligence into a self-sustaining orbiting satellite,
gitmesin tüm zekanı kendi kendini geçindiren yüksek hızlı internet
DNA methylation marking chromatin, self-sustaining metabolic loops,
Kromatinleri imleyen DNA metilasyonu, kendi kendini idame ettiren metabolik döngüler,
we have our world's largest ocean protected and self-sustaining over time.
en geniş okyanusuna sahibiz. Korunmuş ve kendi kendini idame ettirebilen… zamanla.
On the campus of the University of Chicago in December 1967, 25 years to the minute after the team of physicists led by Enrico Fermi achieved the first controlled, self-sustaining nuclear chain reaction, Moore's"Nuclear Energy" was unveiled on the site of what was once the university's football field stands,
Şikago Üniversitesi kampüsünde, Enrico Ferminin önderliğinde bir grup fizikçinin ilk kontrollü, kendine yeten zincirleme nükleer reaksiyonu gerçekleştirmesinden dakikası dakikasına tam 25 yıl sonra Mooreun'' Nuclear Energy''('' Nükleer Enerji'')
So you imagine, if we're able to create a self-sustaining artificial life form,
Hayal edin. Eğer kendi kendine yetebilen yapay yaşam şekilleri yaratabilirsek, bu bize sadece
Built on accidents, there's no self-sustained order.
Tesadüfler üzerine inşa olmuş, kendi kendine yeten bir düzen yoktur.
The key to establishing a self-sustained large civilization is getting the cost-per-unit-mass low enough that there's an intersection of sets.
Kendi kendine yeten, büyük bir uygarlık kurmanın anahtarı birim kütle başına fiyatı, kümeler kesişimi oluşturacak kadar düşük seviyeye getirmektir.
Stars are basically nuclear fusion machines that self-organize and self-sustain themselves for billions of years,
Yıldızlar aslında kendilerini milyarlarca yıl sürdüren ve organize eden nükleer fizyon makineleridir.
A totally self-sustaining underground city.
Kendine yeten bir yer altı şehri.
Radiant, as in self-sustaining.
Kendi kendini geçindirebilmekte olduğu gibi göz alıcı olmak.
I am here, utterly self-sustaining.
Ben buradayım ve tamamen kendi kendimi idare edebiliyorum.
Self-sustaining with solar power and wells.
Günes enerjisi ve pinarlar ile kendini idame ettiriyor.
A self-sustaining hot air mobile home.
Kendi gücüyle çalışan sıcak hava balonu evi.
Self-sustaining with solar power and wells.
Güneş enerjisi ve pınarlar ile kendini idame ettiriyor.
Protected by natural barriers, fully self-sustaining.
Doğal engeller tarafından korunan bir barınak.
Ideally, an enclosed, self-sustaining biodome in New Mexico.
Tercihen, New Mexicoda etrafı çevrili kendi kendine yeten bir ekolojik sistem.
Becomes self-sustaining. World-Aid itself profits from it.
Büyüyecek, kendi kendini idame ettirecek. Dünya Yardımının kendisi bundan faydalanıyor olacak.
Results: 216, Time: 0.0587

Top dictionary queries

English - Turkish