AN OUTPOST in Turkish translation

[æn 'aʊtpəʊst]
[æn 'aʊtpəʊst]
bir karakol
police station
station
an outpost
a precinct
a guardroom
bir üsse
base
installation
bir karakola
police station
station
an outpost
a precinct
a guardroom

Examples of using An outpost in English and their translations into Turkish

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
Epsilon 2 is an outpost devoted exclusively to scientific inquiry.
Epsilon 2 sadece bilimsel araştırmalar… için tahsis edilmiş bir ileri karakol.
Maybe a cantina. An outpost.
Belki uç karakolu.
Hard to say. An outpost.
Söylemesi zor. Bir ileri karakol.
it's just an outpost of some kind.
Bir çeşit karakol gibi.
In fact, our Jungle wasn't always an outpost.
Aslında köyümüz her zaman bir ileri karakol olmadı.
In fact, our Jungle wasn't always an outpost.
Köyümüz zaman değildi bir ileri karakol.
As far as we know they found an outpost like the one in Antarctica.
Bildiğimiz kadarıyla Antartikada olduğu gibi bir ileri karakol buldular.
Also, near the bridge there was an outpost of the Greek army and an inn.
Ayrıca köprünün yakınına Yunan ordusu için bir karakol ile bir de han yapıldı.
On October 3rd, a large group of PKK members attacked an outpost on the Iraqi border and killed 17 soldiers in an hours-long shootout.
Ekimde, büyük bir PKKlı terörist grubu Irak sınırındaki bir karakola saldırarak saatlerce süren çatışmada 17 askeri şehit etti.
Mr. O'Brien, I understand that Captain Maxwell lost his family during a raid on an outpost.
Bay OBrien, anladığım kadarıyla Kaptan Maxwell bir karakola yapılan saldırı sırasında ailesini kaybetti.
He built the castle on the Sea of Meredor as an outpost for the trade routes to the east.
Doğuya giden ticaret yoluna karakol olsun diye Meredor Denizine bir kale yapmıştı.
We have an outpost near here. And that's where this Moorwen got on board your ship?
Bizim buralarda bir uzak karakolumuz var peki bu Moorwenin geminize bindiği yer burası mı?
Said that Mary and Jack have an outpost in Dayton. All right, well, Charlie-- the other Charlie.
Tamam Charlie, yani diğer Charlie… Mary ve Jackin Dayton karakolunda olduğunu söyledi.
All right, well, Charlie-- the other Charlie-- said that Mary and Jack have an outpost in Dayton.
Tamam Charlie, yani diğer Charlie… Mary ve Jackin Dayton karakolunda olduğunu söyledi.
It's an outpost.
Bu bir karakol.
That was just an outpost.
O sadece bir ileri karakoldu.
It's an outpost of some kind.
Bir çeşit karakol gibi.
We're headed for an outpost of empire.
İmparatorluğun bir karakoluna gidiyoruz.
It's just an outpost of some kind.
Belli ki burası bir şehir değil, sadece bir çeşit karakol.
Being held at an outpost near New Haven.
New Haven yakınlarında bir karakol tutuluyor.
Results: 1725, Time: 0.0393

Word-for-word translation

Top dictionary queries

English - Turkish