Examples of using Hear in English and their translations into Turkish
{-}
-
Colloquial
-
Ecclesiastic
-
Ecclesiastic
-
Computer
-
Programming
Hear our prayer. And bless our temple.
Detective.- Detective. I can barely hear you.
Dedektif. Dedektif. Seni zar zor duyuyorum.Hear the heartbeat? It's not yours, you understand?
Seninki değil. Kalp atışlarını duyuyor musun?Live proper. People hear about what you're doing and they laugh.
Hear that? That ain't good news.
Duyuyor musunuz?- Haberler iyi değil.Let me hear you! Come on, you guys!
Actually, I hear a lot,"My husband is tone-deaf.
Hear our prayer, oh Lord.
Dualarımızı işit Tanrım.Hear, hear. Every square inch of this city is generating profits.
Duyun, duyun. Bu şehrin her inç karı kâr ediyor.Me two, me two I hear two! I hear seven.
Ben iki, iki ben iki duyuyorum! Yedi duyuyorum.You hear that, Mr. Anderson?
Bu sesi duyuyor musunuz, Bay Anderson?Let me hear you say that. Say, I am somebody's best friend.
Söyleyin duyayım. Ben birinin en iyi dostuyum.I hear dogs barking all the time, even when they ain't there.
Ama ortada köpek olmasa bile hep havlamalar duyarım ben.Hear my words!
Sözlerimi işit!I don't remember such a wonderful night. Hear, hear.
O kadar harika bir gece hatırlamıyorum. Duyun, duyun.Actually, it's not Todd, it's me. I can hear you breathing.
Aslında Todd değil, benim. Nefesini duyuyorum.When the people hear this, they will never wanna leave their houses.
İnsanlar bunu duyunca asla evlerinden çıkmak istemeyecek.Hear me Professor?
Beni duyuyor musunuz, Profesör?Let me hear you say, That ain't right!
Söylediğinizi duyayım, Bu adil değil! za yetecek kadar para alıyosunuz!At the last stroke, I hear his cane tapping the walk.
Son çalışla birlikte duyarım bastonunun sesini.
