ALONE in Turkish translation

[ə'ləʊn]
[ə'ləʊn]
yalnız
alone
lonely
only
lone
single
lonesome
solo
loner
privacy
be
rahat
alone
comfortable
relax
comfy
at ease
cozy
comfortably
comfort
casual
cushy
yanlız
alone
lonely
only
just
be
yapayalnız
all alone
lonely
lonesome
all by myself
all by herself
başbaşa
alone
just
tek başına
are the only pain
bir başına
head
pain
chief
prime
top
deal
handle
tek başıma
are the only pain
yalnızım
alone
lonely
only
lone
single
lonesome
solo
loner
privacy
be
yalnızken
alone
lonely
only
lone
single
lonesome
solo
loner
privacy
be
yalnızsın
alone
lonely
only
lone
single
lonesome
solo
loner
privacy
be
tek başınıza
are the only pain
tek başımıza
are the only pain
bir başıma
head
pain
chief
prime
top
deal
handle

Examples of using Alone in English and their translations into Turkish

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
In Year 2, I always sat alone and read books at recess. Sorry.
Özür dilerim. İkinci yılımda hep bir başıma oturup aralarda kitap okuyordum.
we thought we were alone.
Uyandıktan sonra tek başımıza olduğumuzu düşündük.
Leave the bloody child alone when I'm talking to him, woman.
Onunla konuşurken, o lanet çocuğu rahat bırak kadın.
It's just that you left me alone there, recording him.
Sadece onu kaydederken beni orada bir başıma bıraktın.
hey… Leave my illegitimate black son alone.
hey… gayri meşru zenci çocuğumu rahat bırak.
you left me here alone.
sen de beni burada bir başıma bıraktın.
All I'm saying is, leave her and her friends alone. Look.
Dinle beni demek istediğim, onu ve arkadaşlarını rahat bırak.
You leave our uncle's brain alone, You isosceles monster!
Seni eşkenar canavar! Amcamızın beynini rahat bırak.
Don't leave me alone. What's the matter?
Sorun ne? Beni bir başıma bırakma?
you leave that old man alone.
yaşlı adamı rahat bırak.
Goddamn it, you leave that old man alone. Warren!
Warren! O yaşlı adamı rahat bırak kahrolası!
Goddamn it, you leave that old man alone. Warren.
Lanet olsun Warren, yaşlı adamı rahat bırak.
No, no, let him alone, let him alone.
Yok hayır, rahat bırak onu, rahat bırak.
Liz, I know you have been here alone, waiting for me, and.
Liz, biliyorum burada yalnızdın, beni bekliyordun ve.
The two of you, you're out here alone, are you not?
İkiniz, burada yalnızsınız, değil mi?
I mean, you are alone, aren't you?
Yani yalnızsınız, değil mi?
Yes. In the meantime, you are alone and don't have any uniforms.
Bu arada, yalnızsınız ve üniformanız yok.- Evet.
Until Elliot started taking care of Charlotte. We were alone.
Yalnızdık… ta ki Elliot, Charlottea bakmaya başlayana dek.
Where's the driver of the SUV? Alone.- Yeah.
Yalnızmış.- Jeepin sürücüsü nerede?- Evet.
I'm listening. So you're alone, then?
Öyleyse, yalnızsınız, değil mi?- Dinliyorum?
Results: 66410, Time: 0.0826

Top dictionary queries

English - Turkish