CANNOT ALLOW in Turkish translation

['kænət ə'laʊ]
['kænət ə'laʊ]

Examples of using Cannot allow in English and their translations into Turkish

{-}
  • Colloquial category close
  • Ecclesiastic category close
  • Ecclesiastic category close
  • Computer category close
  • Programming category close
In short, from building a better tomorrow. we cannot allow the underclass to hinder us.
Kısacası, alt sınıfın bizi daha iyi yarınlar inşa etmekten… alıkoymasına izin veremeyiz.
The international community simply cannot allow all resources, energy and money invested in this region during the past decade to be lost and the last opportunity to integrate the Balkan into the Euro-Atlantic mainstream to be missed.
Uluslararası toplum, son on yıl içinde bölgeye yatırılmış kaynakların, enerji ve paranın boşa gitmesine ve Balkan ülkelerinin Avrupa-Atlantik akımına entegrasyonunu sağlayacak son fırsatın da kaçırılmasına izin veremez.
And genocide committed, cannot allow new beginnings, reformation and rebirth to be for naught. concentration camps were built, anti-Semitism spread, A generation that experienced firsthand how, in the name of the people.
Ismi yaptıkları soykırımla anılan bir nesil… yeniden başlangıcın, reformun Yakın tarihinde, halkları adına, toplama kampları inşaa edildiğini… yahudi nefretini bizzat yaşamış olan ve yeni umutlarının harcanıp, boşa gitmesine izin veremez.
So, if it wasn't wasteful enough that the system inherently cannot allow the most durable and efficient goods to be produced, Planned Obsolescence deliberately recognizes that the longer any
Yani, yeterince savurgan olmasa bile, sistem yapısı gereği en dayanıklı ve randımanlı malların üretilmesine izin veremez Planlı Eskitme bir malın kullanılabilir olduğu sürenin uzamasının döngüsel tüketimin sürekliliği için
Those who become infected,| can't allow you to leave.-You must understand.
Virüs bulaşanların buradan ayrılmasına izin veremem.- Anlamalısınız.
Those who become infected,| can't allow you to leave.
Buradan ayrılmanıza izin veremem. Virüs bulaşanlar.
The King can't allow this.
Kral buna izin veremez.
I can't allow you to hurt this company just to get back at me.
Sırf benden intikam almak için, bu şirkete zarar vermene izin veremem.
But I'm afraid the administration can't allow you to publish Lost Found anymore.
Ama maalesef idare artık Lost and Foundu yayımlamana izin veremez.
I can't allow Ellie to talk to you like that!
Ellienin seninle öyle konuşmasına izin veremem!
A physicist can't allow his calculations to be muddled by a belief in a supernatural creator.
Bir fizikçi hesaplamalarının doğaüstü bir yaratıcı… tarafından bozulmasına izin veremez.
I'm afraid I can't allow you to do that.
Korkarım onu yapmana izin veremem.
A physicist can't allow his calculations to be muddled by a belief in a supernatural creator.
Bir fizikçi, hesaplamalarının doğaüstü bir yaratıcıya inançla karışmasına izin veremez.
I can't allow you to question a maid in this house- without my being present.
Ben olmadan bu evin bir hizmetçisini sorgulamanıza izin veremem.
I can't allow you to ruin my idea of you.
Seninle ilgili hislerimi yıkmana izin veremem.
I can't allow that.
Seninle geliyorum. -Buna izin veremem.
Those who become infected,| can't allow you to leave.-You must understand.
Anlamalısınız. Virüs bulaşanların buradan ayrılmasına izin veremem.
We cannot allow.
I cannot allow that.
And I cannot allow that.
Ben de buna müsaade edemem.
Results: 2731, Time: 0.0375

Word-for-word translation

Top dictionary queries

English - Turkish